Kumeyl Duası Fazileti ›
Kumeyl Duasının Fazileti
Hz. Ali (a.s)’ın sır arkadaşı Kumeyl bin Ziyad’a Hızır’ın duası diye öğrettiği engin maarifi içeren bir duadır. Bu duanın özellikle Perşembe geceleri okunması Ehl-i Beyt imamları tarafından tavsiye edilmiştir.
Bu dua şöyledir
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Allah’ım! Her şeyi kuşatan rahmetin; her şeyi alt ettiğin, karşısında her şeyin boyun eğdiği ve alçaldığı kuvvetin; her şeye galip geldiğin ceberutun, hiçbir şeyin karşısında duramadığı izzetin, her şeyi yok olup gittikten sonra geride kalacak olan veçhin, her şeyin temellerini dolduran isimlerin, her şeyi kuşatan ilmin ve her şeyi aydınlatan veçhinin nuru hürmetine senden diliyorum; ey nur, ey öncekilerin ilki, ey sonrakilerin sonu!
Allah’ım, masumiyet perdesini yırtan günahlarımı bağışla; Allah’ım, intikam alıcı belalarını yağdıran günahlarımı bağışla; Allah’ım, nimetlerini değiştiren günahlarımı bağışla!
Allah’ım, duamın sana ulaşmasına mani olan günahlarımı bağışla; Allah’ım, belaları yağdıran günahlarımı bağışla; Allah’ım, işlediğim bütün suçları ve yaptığım bütün hataları bağışla!
Allah’ım; zikrinle sana yakınlaşıyor, seninle senden şefaat diliyor, cömertliğinle beni kendine yakın kılmanı, bana şükrünü nasip etmeni ve zikrini ilham etmeni diliyorum. Allah’ım; karşında eğilmiş, alçalmış ve boyun eğmiş bir şekilde senden bana müsamaha göstermeni, acımanı ve beni taksim ettiğin şeylere rıza gösteren kanaatkâr kullarından ve her halükârda mütevazı olan kullarından kılmanı dilerim. Allah’ım; yoksulluğu şiddetle artan, hacetini zorluklar anında sana getiren ve katındakilere oldukça rağbet gösteren bir kul olarak senden diliyorum. Allah’ım; saltanatın nasıl da yüce, mekânın nasıl da ulu, belaların nasıl da gizli, emrin nasıl da açık, kahrın nasıl da alt edici, kudretin nasılda etkili; o halde senin hükümetinden kaçmak imkânsızdır.
Allah’ım, senden başka günahlarımı bağışlayacak, çirkinliklerimi örtecek ve kötü amelimi iyiye çevirecek birini bulamam. Yoktur senden başka ilah. Tenzih eder hamd ile anarım seni. Kendi kendime zulmettim, cahilliğimle suç işledim; (buna karşılık) eskiden beri beni yâd edişin ve bana olan lütfünle huzur buldum, rahatladım.
Allah’ım, ey mevlam, nice çirkinlikleri örttün, nice belaları azalttın, nice suçları korudun, hoş olmayan nice şeyleri def ettin ve layık olmadığım nice övgüleri (insanlar arasında) yaydın. Allah’ım belalarım çoğalmış, kötü halim haddi aşmış, amellerim beni aciz bırakmış, zincirlerim beni çökertmiş, uzun arzularım menfaatimin önünü almış, dünya aldatmalarıyla nefsim cinayetleri ve müsamahalarımla beni aldatmıştır.
Ey efendim, o halde izzetin hürmetine kötü amelimin duamın önünü almasına izin verme, haberdar olduğun gizli işlerimi açığa çıkararak beni rezil etme! Gizlide yaptığım kötü işlerim, daima aşırıya kaçmalarım, cahilliğim, şehvetimin ve gafletimin çokluğu nedeniyle beni cezalandırmada acele etme!
Allah’ım, izzetin hürmetine her halükârda bana yumuşak davran ve her işimde bana şefkatli ol. Ey Allah’ım, ey Rabbim; sıkıntılarımı gidermesini ve işlerim konusunda bana nezaret etmesini isteyebileceğim senden başka kimim var ki?
Ey Allah’ım ve ey mevlam! Sen bana öyle bir hüküm verdin ki o konuda nefsi isteklerime uymuş, düşmanımın onu bezeyip süslemesinden korkmamıştım. O da dilediği şekilde beni aldattı. Derken, kazam da bu konuda yardımcı oldu. Başıma gelen onca şey yüzünden bazı sınırlarını aştım, bazı emirlerine muhalefet ettim. Artık bunca şeyin ardından sana hamt etsem yeridir. Bu yüzden başıma gelenler hakkında takdir duyurduğun hükmüne karşı gösterebileceğim bir kanıt/bahane yoktur. Vereceğin hükmü ve cezayı hak ettim. Artık onca suçum ve aşırılığımın ardından sana geldim.
Ey Allah’ım! Özür diliyorum, pişmanım, perişanım, bağışlanma diliyorum, sana dönüyorum, (günahlarımı) dile getiriyorum, sana açıyorum ve itiraf ediyorum. İşlediğim günahlar yüzünden bir kaçış yeri ve zor durumlarda (içine gireceğim) bir sığınak bulamıyorum. Özrümü kabul etmenden ve beni geniş rahmetine dâhil etmenden başka umudum yok.
Allah’ım, o halde mazeretimi kabul et, sıkıntılarımın şiddetini görüp de acı bana; kır zincirlerimi de kurtar beni!
Ey Rabbim! Bedenimin zayıflığına, derimin inceliğine ve kemiklerimin kırılganlığına acı! Ey yaratılışımı, zikrimi, terbiyemi, hayrımı ve rızıklanmamı başlatan ve sağlayan! Bu ikramlarının başlangıcı ve bana yaptığın geçmiş iyiliklerinin hürmetine affet beni!
Ey Allah’ım, efendim ve Rabbim! Birliğine inandıktan, tüm kalbimle seni tanıdıktan, dilim zikrini yerine getirdikten, içim sevgine inandıktan, (her şeyi) samimice itiraf ettikten ve başı eğik olarak Rabbaniyetine seslendikten sonra ateşinde azap edildiğimi görmen mümkün müdür?
Hayır, bunlar senden uzaktır. Sen, terbiye altına aldığın birini zayi etmekten, yakınlaştırdığını uzaklaştırmaktan, barındırdığını kovmaktan, yetiştiğin ve acıdığın birini belalara teslim etmekten çok daha yücesin.
Ey efendim, ilahım ve mevlam! Ah, bilebilseydim keşke; azametin karşısında secdeye varan yüzlere, içtenlikle birliğini söyleyen ve şükredip de hamdını yerine getiren dillere, gerçek manada ilahlığını itiraf eden kalplere, seni bilip tanıyan huşu içindeki gönüllere, kulluğunu yerine getirmek için ibadet evlerine koşan ve senden bağışlanma dilediğini bildirmek için (günahlarını) işaret eden uzuvlara cehennem ateşini musallat eder misin?
Ey kerem sahibi, ey Rabbim; dünyevî belaların ve cezalandırmaların birazına dahi (dayanamayacak kadar) zayıf olduğumu sen bilirsin. Sıkıntı ve belalara döner, dolaşır, orada sahibini bulur. Hâlbuki dünyevî belaların ve hoşnutsuzlukların devamlılığı az, bekası kısıtlı, müddeti ise kısadır. O halde ahiretteki belaya ve başıma gelecek sıkıntılara nasıl tahammül ederim? Hâlbuki ahiretteki belanın müddeti uzun, devamlılığı süreklidir; onu hak edenlere bir hafifletme de getirilmez. Çünkü bu, ancak senin gazabından intikamından ve hışmından kaynaklanır.
Bu, ne göklerin, ne de yerin dayanamayacağı bir şeydir. O halde ey efendim; zayıf zelil, hakir ve zavallı bir kulun olan ben, nasıl olur da bunlara dayanabilirim?
Ey ilahım, ey Rabbim ve ey mevlam! Hangi şeyler için sana şikâyet edeyim, hangi şeyler için ağlayıp sızlayayım? Elem verecek azabımın şiddeti için mi? Cezalandırmak üzere beni düşmanlarınla aynı kefeye koyarsan, bela ehliyle beni bir arada toplarsan ve beni sevenlerin ve dostlarından ayırırsan ey ilahım, efendim, mevlam ve Rabbim, azabına sabrettim diyelim, peki senden ayrı kalmaya nasıl sabrederim? Ey Allah’ım, ateşinin sıcaklığına sabrettim diyelim, keremine bakmaktan mahrum kalmaya nasıl sabrederim? Ya da bana umut vermeni ve bağışta bulunmanı beklerken ateşte yer edinmeye nasıl tahammül edebilirim?
O halde izzetin hürmetine ey efendin ve mevlam; eğer (ateşin içinde) konuşmama fırsat verecek olursan azap ehli arasında sana döner, tıpkı (kurtuluş) umanlar gibi inler dururum; medet umanlar gibi sana el açar, onlar gibi senden medet umarım; tüm varlığını kaybedenler gibi sana yönelir, onlar gibi ağlar dururum; (sonra da) sana seslenir ve serim ki: Ey müminlerin efendisi, ey ariflerin son arzusu, ey medet umanların mededi, ey kalpleri samimiyetle dolu olanların sevgilisi ve ey âlemlerin (yegâne) ilahı, neredesin? Görüyorsun değil mi?
Sen münezzehsin ey Allah’ım! Hamd olsun sana ki, (dünyadaki) muhalefeti yüzünden cehennemde hapsedilen, günahları yüzünden azabını tadan, cürümleri ve cinayetleri yüzünden cehennemin katmanlarında hapsolan Müslüman kulunun sesini duyabilirsin. Hâ böyleyken bu kulun, rahmetini uman kimseler gibi inim inim inlemekte; birliğine inanan müvahhitlerin diliyle seni çağırmakta ve Rablığını vesile ederek (senden rahmetini dilemekte.)
Ey mevlam, o halde bu kulun (dünyadayken gösterdiğin) yumuşaklığı umarken asıl olur da azap içinde kalabilir yahut fazlını ve rahmetini umarken nasıl olur da cehennem ateşi onun canını yakabilir yahut sesini işittiğin ve yerini gördüğün halde nasıl olur da ateş onun etini yakabilir yahut dirençsizliğini bildiğin halde nasıl olur da ateşin alevleri onu kuşatabilir yahut samimiyetini bildiğin halde nasıl olur da cehennem katmanları arasında kıvranıp durabilir yahut sana “Ya Rabbi!” diye seslenirken nasıl olur da cehennem zebanileri ona acı verebilir yahut da fazlını umarak ateşten kurtulmaya çalışırken nasıl olur da onu oracıkta yalnız bırakırsın?
Hayır, sen bunlardan uzaksın; bunlar ancak zandır sana. Fazlın olarak bilinenler bunlar değildir, birliğine inananlara gösterdiğin iyilik ve ihsanlara da hiç benzemiyor. Çünkü ben yakinen inanıyorum ki, eğer seninle mücadeleye kalkışanlara azabı hükmetmeseydin ve düşmanlarına karşı ebedî azabı öngörmeseydin muhakkak ateşin tamamını soğuk ve esenlik kılardın. Hiç kimse de ateşte yer-yurt edinmezdi. Ancak sen, isimleri mukaddes olansın.
Sen, cehennem ateşini cinlerden ve insanlardan oluşan kâfirlerle dolduracağına ve düşmanları(nı) sonsuza dek orada tutacağına dair yemin ettin. Ve sen, ey övgüsü yüce olan! Uzun uzadıya nimetlerinle (kullarına) ikramda bulunmuş, bunun başında da “Hiç müminle fasık bir olur mu?” diye sormuş ve “Hayır, bir olmaz!” buyurmuşsun. Ey Allah’ım ve ey efendim! O halde her şeye güç yetiren kudretin, kesinleştirdiğin, hüküm verdiğin ve dilediğine uygulayıp da galip geldiğin yargın hürmetine senden diliyorum. Bu gece de ve şu saatlerde beni bağışla; her ne cürüm işlemişsem, her ne günah etmişsem, her ne çirkinliği gizlemişsem, her ne cehalette bulunmuş, cehaletle bir şeyler yapmış, gizlemiş veya açığa vurmuşsam ve kâtip meleklerin isbat için hakkımda her ne kötülük yazmışsa hepsini bağışla!
Yaptığım şeyleri yazmaları için onları vekil kıldın, uzuvlarımla birlikte onları da bana şahit yaptın, onların da ötesinde kendin de beni gözetlemeye koyuldun ve onlara gizli kalan şeylere bile şahit oldun. (sonra) rahmetinle gizledin, fazlınla da örttün onları. (Yine diliyorum ki) indirdiğin her hayırdan, feyizlendirdiğin her ihsandan, yaydığın her iyilikten, dağıttığın her rızıktan, bağışladığın her günahtan yahut üstünü örttüğün her hatadan nasibi artır.
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim; ey ilahım, efendim ve mevlam, ey sahibim, ey irademi elinde bulunduran, ey sıkıntılarımı ve çaresizliklerimi bilen, ey fakirliğimden ve yoksulluğumdan haberdar olan; ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
Hakkın, kutsiyetin, yüce sıfatların ve isimlerin hürmetine senden diliyorum: Gecemi-gündüzümü zikrinle mamur kıl, hizmetine ada. Amellerimi katında kabul buyur; öyle ki tüm amellerim ve zikirlerim tek zikir haline gelsin ve her hâlim senin hizmetinle geçsin. Ey efendim, ey varlığıyla güvence bulduğum, ey hâlimi (şikâyetle zâtına) sunduğum; ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim! Hizmetinde bulunmak için uzuvlarıma güç ver, zorluklar karşısında kolumu-kanadımı sağlamlaştır. Senden korkma ve hizmetini sürdürme konusunda bana ciddiyet ver; öyle ki yarış meydanlarında sana doğru koşayım, mücadele verenler arasında süratle sana doğru geleyim, şevke seni arzu edenler arasında şevkle yanına varayım, ihlas ehli gibi sana yaklaşayım, yakin ehlimim korktuğu gibi senden korkayım ve müminlerle birlikte etrafında bir araya gelelim/geleyim.
Allah’ım, hakkımda kötülük isteyenin karşılığını sen ver, bana tuzak kurana sen tuzak kur ve beni, katından en iyi nasiplenen, makam bakımından sana en yakın olan ve yakınlık bakımından en özel olan kullarından kıl. Zira bunlara ancak fazlınla nail olunur. Cömertliğin hürmetine bana cömert davran, yüceliğin hürmetine bana şefkatle yaklaş, rahmetin hürmetine beni koru. Dilimi zikrine alıştır, kalbimi sevgine tutsak et, iyi karşılık vererek beni kendine minnettar kıl, hatalarımdan geç ve sürçmelerimi bağışla. Doğrusu sen, kullarının sana ibadet etmeleri gerektiğine hükmetmiş, onlara dua etmelerini emretmiş ve bu dualara icabet edeceğini taahhüt etmiştin.
O halde ey Rabbim, yüzümü sana çeviriyorum ve ey Rabbim, ellerimi dergâhına uzatıyorum: İzzetin hürmetine duama cevap ver, beni arzularıma ulaştır, fazlından yana ümidimi kesme, insan ve cinlerden oluşan düşmanlarımın şerrinden koru. Ey pek çabuk rıza gösteren (Allah’ım), duadan başka bir şeyi olmayan şu kulunu bağışla; doğrusu sen, her istediğini pekâlâ yaparsın.
Ey ismi deva, zikri şifa ve itaati zenginlik olan; sermayesi ümit ve silahı ağlamak olan şu kuluna acı!
Ey nimetleri yayan, ey sıkıntıları def eden, ey karanlıklarda dehşete düşenlere ışık olan, ey öğretilmeden bilen; Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e salât gönder ve bana da layık olduğun şekilde davran. Allah’ın çokça salâtı ve esenlik dolu selamı O’nun resulüne ve (resulünün) soyundan gelen imamlara olsun.